4 Ocak 2014 Cumartesi

Ağrı Dağı Efsanesi'nde Animizm


         Yaşar Kemal tarafından kaleme alan Ağrı Dağı efsanesi, doğu yöresinde sıkça kullanılan bir mit ögesi olan Ağrı Dağı'nın efsanesini iki aşığın gözünden anlatmıştır. Yörenin halkının dağa bir ilah gibi davranması ve onu öyle görmeleri kitapta önemli yer edinmiştir. "Tam bu sırada Ağrı uyanmış, bakmış ki ateşi koparan başını almış gidiyor. Hemen eli ateşli adamı orada, olduğu yerde yakalamış, durdurmuş. Adamı da, elindeki ateşi de o anda, orada dondurmuş. Ağrıdağının yamaçları böyle taş olmuş adamlarla dolu."(1) gibi cümleler de halkı animizmi benimsediğini kanıtlar niteliktedir.

        Animizm, eski çağ uygarlıklarında sıkça görünen bir inanış biçimidir ve en sade haliyle olarak cansız varlıklara ruh ve kutsallık yüklenmesi olarak tanımlanabilir. Bu kitapta kendisine ruh yüklenen varlık Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı'dır. Dağların kutsallaştırılması birçok mitolojide görülen bir örnektir. Yunanların Olimpos'u, Arapların Arafat'ı, Hintlilerin de Himalaya'yı kutsallaştırması bir tesadüf değildir.

        Kitapta adı geçen yöre halkının neden başka bir şeyi değil de bir dağı kutsallaştırmayı seçtiği merak edilebilir, ama unutulmamalıdır ki dağların kutsallaştırılması ve ilah olarak görülmesi eski Türklerden beri yaygındır. Hun Türklerinde, ölen hakanların mezarlarının yüksek dağlarda bulunduğu bir gerçektir ve halkın dağları ilaha daha yakın görmesinin bir nedeni de yüksekliktir. Tanrısal varlıkların gökyüzünde bulunduğuna inanılan bir toplumda gökyüzüne çok yakın görünen ulu dağların ilah olarak görülmesi şaşırtıcı bir şey değildir.

        Kitapta tüm olayların başlangıcı olan beyaz atın gelip Ahmet'in evinin kapısında durması bile Ağrı Dağı'nın iradesine dayandıralabilir çünkü dağ, paşanın zulmünün bitmesi için halka pekala bir kıvılcım göndermiş olabilir. Paşa'nın askerlerinden kaçan on beş köy dolusu köylünün dağ tarafından bir anda saklanması ve gözden kaybolması da dağın her şeye kadir tanrısal bir varlık olarak görüldüğünün bir göstergesidir.

         Dağın Ahmet'i aylarca saklaması ve Ahmet paşa tarafından kandırılarak götürüldüğünde de onun öcünü alması onun adaletini simgeler. Ahmet'i barış anlaşmasıyla kandıran paşanın başına civar köydeki tüm köylüleri bir edip salan da "Ağrı Dağı"nın ta kendisidir, zira onun iradesi omaksızın o bölgede değil bir kervan bir at bile serbestçe dolaşamaz.

          Bu kadar kutsal ve güçlü olan dağdan o dağa inanan köylüler bile korkmaktadır çünkü Ağrı Dağı kendisinden herhangi bir şey almaya cesaret eden hiçbir kimseyi sağ bırakmamıştır."Tam bu sırada Ağrı uyanmış, bakmış ki ateşi koparan başını almış gidiyor. Hemen eli ateşli adamı orada, olduğu yerde yakalamış, durdurmuş. Adamı da, elindeki ateşi de o anda, orada dondurmuş. Ağrıdağının yamaçları böyle taş olmuş adamlarla dolu."(1)

         Kimsenin sağ olarak geri gelemediği bu dağa Ahmet'i yollayan paşanın tek umudu da Ahmet'ten bötle kurtulmaktır, çünkü tüm köylüler "mazlum" Ahmet'in tarafındayken yüce paşanın bile eli kolu bağlıdır. Anlaşmaları gereği eğer Ahmet üç gün içinde Ağrı Dağı'nın zirvesini çıkıp orada herkesin görebileceği bir ateş yakarsa ve sağ salim geri dönebilirse Gülbahar'la evlenme hakkı kazanacaktır. Fakat Ağrı Dağı'nın zirvesine çıkmak vahşi bir atın üstüne binmek gibidir çünkü güç ve asalet genellikle vahşi olandadır. Kara sevdaya tutlan Ahmet hiç düşünmeden paşanın teklifini kabul eder çünkü zaten onun aşkını kanıtlaması için de Ağrı Dağı'nı "fethetmekten" daha azı yapılamaz.

             Orada bugüne kadar yaşamış tüm halkların tarihinde ilk kez biri Ağrı Dağı'na çıkmış ve sağ salim geri dönmüştür. Kudreti her şeye yeten yüce Ağrı Dağı'nın gücü bir insan olan Ahmet'e mi yetmemiştir yoksa dağ sevdalıya olan saygı ve sevgisinden dolayı mı ona geçit vermiştir? Şu veya bu şekilde Ahmet dağın zirvesine sadece üç gün içinde çıkmış o yükseklikte bir ateş yakmış ve tek parça halinde geri dönmüştür.

             Fakat tam sevdalıların mutlu olma zamanı gelmişken ve tüm engeller ortadan kalkmışken bu sefer aşıkların arasına gurur girer. Gülbahar'ın zindandan çıkmak için zindancıbaşı Memo'ya saçından bir tutam verdiğini öğrenen Ahmet, Gülbahar'dan soğumuş ve aralarında hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya başlamıştır. Bir süre sonra Ahmet kendini Ağrı Dağı'nın yamacındaki Küp Gölü'ne bırakır. o gün bugündür her yılda bir gün tüm çobanlar kavallarıyla küp gölünün başına toplanır ve dertli aşıkların, Ahmet'le Gülbahar'ın türküsünü çalarlar. Türlü türlü ışıkla ışıldayan gölün üstünden bir zaman sonra bir kuş geçer ve bu kuş kanadını göle değdirir. İşte tam o zaman tüm kavallar susar ve çobanlar birer kişer dağılmaya başlar.

             O kadar mücadeleden ve zorluktan sonra yollarındaki tüm engelleri binbir güçlükle ve Ağrı Dağı'nın yardımıyla kaldıran Ahmet ve Gülbahar birbirlerine kavuşamamıştır. Fakat Ağrı Dağı yine de onların unutulmalarına izin vermez. Ne de olsa bu aşıkların tanışmalarını, buluşmalarını ve kısa bir süreliğine de olsa kavuşmalarını sağlayan "o"dur.













Kaynakça
1)Yaşar Kemal, Ağrıdağı Efsanesi, Toros Yayınları, İstanbul, 1993, s. 107.
2)http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=4&ved=0CEQQFjAD&url=http%3A%2F%2Fturkoloji.cu.edu.tr%2FHALKBILIM%2Fmuharrem_kaya_gonul_hanim_bozkurtlar_agri_dagi_efsanesi_koken_miti.pdf&ei=LkTIUpjLHbL50gXWnoB4&usg=AFQjCNEujKRrU3RbVPTLNW2z_Lce7mgFJA&sig2=Xi0-T06UZ-QK9fjeTmSLgA&bvm=bv.58187178,d.d2k&cad=rja

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder